Sunday, April 14, 2024

 

                                                        Ş A Ş K I N I M

                                                              (buldum)

yine yangın yeri gibi bir dünyaya uyandım... cok enteresan ... pencereden bakınca, parkta yürürken herşey normal... gazete diye birsey kalmadı... bulmaca eklerini cok severdim halbuki... ama işte ekrandan okuyorum biraz.. tadım kacınca bırakıyorum okumayı... iran israile saldırmış.. gecen hafta da israil iranın bir binasına saldırmış.. insanlar ölmüş.. leblebi tozu çıkarır gibi insan öldürüyorlar... şaşkınım.. hep mi böyleydi.. dronelarla saldırılabiliyor mu bir ülkeye.. ben onu pikniklerde, düğünlerde havalı çekim yapılan birşey sanıyordum....bu kadar basit mi yani... bir anda acaba tepemize birşey inecek mi diye korkabiliriz yani... mean while tatil bitti... ustalar aramaya başladı.. bir tanesi spotları almaya gelecek.. hemen gelsin gitsin vızıldamasın istiyorum...mutfakları çizmem gerek, süper verimli gecmedi bu birkaç gün... dinlendim ne yalan söyleyim ... istemedi canım çizim yapmak..şimdi back to basics... eskiden ucak dergilerinin son sayfasında bir bulmaca olurdu.. 4-5 tane sanırım ip ucu verirlerdi.. ona göre atıyorum, mavi arabadaki 4 kisi güneye mi gitti , yoksa o turuncu şapkalı emekli albaydı da trenle kuzeyi mi gitti ... kitabı olsa alırım.. en sevdiğim bulmacaydı:) ama bulmacanın adını bilmiyorum:) cengel bulmaca vs değil... googlayıp bulamıyorsun... öğleden sonra balonları şişirip denize koyarlar mı acaba, cıkıp onları mı vursam:) göz kordinasyonumu test ediyim küçük dünyamda:))... bu kadar savaşa gerek var mı? an eye for an eye.. and whole world is blind demedi mi Gandi...tit for tat...o bana bunu yaptı, ben ona bunu yapacagım diye diye ettiler dünyanın içine.. hem kim karar veriyor tüm bunlara... benim bildiğim kadarıyla herkes güzel bir hayat yaşamak istiyor...huzurlu bir hayat... sevdiğin, sevildiğin bir hayat...dünyanın halini düşününce çok beceriksiz varlıklarız.. orası kesin...hal böyle olunca, herkes bir coping mechanism geliştiriyor haklı olarak...çünkü şartlarımızı belirleyebildiğimizden emin değilim...kimi sürekli fotosunu çekip, dünyaya sunuyor, kimi benim gibi aman diline vurdu dmesinler diye, ya da dinleyeni olmadığından kendini yazıya çiziye veriyor, kimi sürekli kendiyle uğraşıyor:) , kaşımı kaldır, burnumu indir, doldur boşalt...sürekli uyusuklar da var... içelim güzelleşelim... ertesi günün berbat geçeceğini bile bile, hadi çekelim kafaları...kimilerine tek başınalık iyi gelmiyor, sürekli, kalabalık masa addiction'ında, kendine bakmaktansa, o ne yapmış, bu ne yapmış...bir narrator misali başkalarının hayatlarını, sırlarını konuşuyor...yaşadım sanıyor...o sırada buz kütleleri kırılıyor,  birileri grupça öldürülüyor...ama düğünler de oluyor, doğumlar da...arkansasta bir cezaevinde suçlulara yarı özgürlük verme deneyi yapmışlar.. gardiyanlar olmadan, hücre kapıları açık... koloni gibi yaşayınlar diye.. aman allah, o sucluların röportajlarını izlerken içim şişti...biri adam öldürmüş, biri 15 defa hapse girmiş daha otuz yaşında var yok.. suratlarda dövmeler...onlarca adam bir arada ... romantik date yok, güzel elbise yok, kadın yok, öpüşme yok... yok herhalde:).. cok maço duruyorlar...o kadar adam bir arada.. bir gülme geliyor... o kadar kadını bir araya koysalar, halı dokurlar muhtemelen:) boncuktan kus yaparlar..tamam adam bir suç işlemiş, hapse de kapatılmış.. tamam artık birsey öğretseniz su adamlara... ne biliyim, dersler olsun teneffüs olsun, köy enstitüsülerindeki  gibi meslek öğretilsin.. bizde bile var diye biliyorum bir takım etkinlikler... ne biliyim saz çalan abiler olur ya filmlerde...ranzanın altında.. sigara içerler, çoraplarını yıkayıp, ranzanın demirine asarlar vs... uçurtmayı vurmasınlar ne acıklı ve ne güzel bir filmdi... inciii... ben yapmadım miki yaptı:) aklınızda bulunsun, arkansasta illegal işlere girmeyin, zira hapishanesi çok fena... öyle Meksika hapishaneleri gibi pis, vahşi degil.. temiz ve düzenli ama içinde dragonlar yaşıyor yani... çıkış yok... içim daraldı.. izleyemedim.... düşünsene , bebeksin annenin kucağına veriyorlar seni.. süt emiyosun, yürümeyi öğreniyosun, ilk defa çikolata yiyorsun, ip atlıyorsun , top oynuyorsun...... hop bir bakmışsın gözünün altında bir iki dövme.. tulumları çekmişsin ve bir binaya hapsolmuşsun tanımadığın onlarca adamla... aynı anda yiyip, aynı anda tuvalete gidiyorsunuz, yıkanıyorsunuz. ve anlaşmak zorundasınız.... ya paralel evrende gece tepemize bomba yağacak mı diye bekliyorsunuz... ben de kendime dert etmişim, keşke ara makas yaptırmasaydım saclarımın hacmi bozuldu diye...insanın kafası karışıyor yani... üzülüyorum.. şükrediyorum... sonra yine üzülüyorum o insanların ne suçu var...sevilseler, okşansalar, önlerine mis gibi bir kek konsa ...niye haketmiyorlar ki... milyonlarca insan, milyonlarca zihin, hepimiz ne kadar farklı tecrübeler yaşıyoruz... ama bir yandan da, komik bir şekilde, aşağı yukarı aynı sınavlar, sadece senaryolar farklı... ben işin içinden çıkamıyorum...dur diyorum ellerime bakım yapıyım, şu kremi koklıyım... evi toplasam... biraz hayal kursam...e napıyım - üstüme benzin döküp yakıyım yani... Jesus died for our sins- mi olsun... ben de elimden gelenin en doğrusunu yapmaya çalışıyorum... belki de cok bilmemek gerek... cocuklara bak.. nasıl da mutlular.. kuşları beslerken parkta .. cocuklar geliyor yanıma.. hadi sen de besle kuşları diyorum... tatlı tatlı koşuyorlar... hiçbirşeyden haberleri yok... gözleri pırıl pırıl, yüzüme bakıyorlar, gülüyorlar... sahiden cahillik mutluluktur dedikleri.. okumayın, cahil kalın demek değil.. bilmemek mutluluktur demek... altında bezi.. daha gecen ay yürümeye başlamış.. ağır aksak... kuşların pesinden koşuyor.. işte bu kadar... dünya haberlerini okuyup ne olacak yani... canım çok istedi bulmaca çözmek- buldum ama öyle derya deniz değil.. imaj olarak buldum..)... neyse öptüm.. bugün kafam çok karışık...biraz müzik ... biraz iş.. biraz bulmaca...işte o kadar....öptüm...





No comments:

Post a Comment