Friday, April 12, 2024

      




                                               TATLI     BİR     SES

                                                  f u l l    s e a s o n


 nereden takıldıysa bir şarkı dudaklarımda, ağlasam ağlar ıslanır... şaka şaka:) yumurtaları kırarken, yumurtaların da bebe olduğunu düşünmemeye çalışıyorum... düşünmemeye çalıştıkça zihnim saçmalıyor:) ibrahim tatlısesi düşündüm...ne tuhaf bir hayat sen git mağarada doğ.. o tabi abartıdır, o kadar da yaşlı değil.. herhalde mağarada doğmamıştır da mecazen yani.. dağ başı diyelim... insan sesiyle ne yollar kat edebiliyor...bir insanı sevmek için butun kutulara tik atılması mı gerek?... herşeyi tam mı olmalı...tek bir kulvarda sevilemez mi, alkışlanamaz mı bir insan... bir masada alkışlayıp, bir masada dövmek zorunda mıyız? bir alman arkadaşım vardı... en acısı ne biliyor musun demişti... hiçbir masada alman olmakla gurur duyduğumuzu söyleyemiyoruz... kocaman bir kara lekemiz var.. oysa vatan binbir şekilde sevilir.. ama bazı kara lekeler omoyla çıkmıyor işte... kirlenmek güzeldir heryerde geçmiyor.. ibocuğum da öyle... şu memlekette doğmuş , büyümüş, tek bir vatandaş yoktur ibrahim tatlısesi tanımayan.. kişiliğini tanımasına gerek yok.... radyoda çıksa.. kim bu dese biri... şaşırırsın.. inglorious bastards 'daki ajanı bulma sahnesi gibi birşey olur... kardeşim sen hangi gezegende yaşıyorsun dersin...  adamın sesinin rengi, nefes gücü parmak izi gibi birşey....spesifik olarak ona ait... tabiki taklitleri benzerleri çıkacaktır...oturup ibo şov izlemeye gerek yok, ya da yaşam şeklini, ilişkilerini savunmaya da gerek yok, karakterine bayılmaya da gerek yok... adamın şarkı söyleşine, sesine saygı duymamak, yok saymayı kabul etmiyorum.. ama tabi bu tepkiye biraz da bu topraklarda kendi çanak tutuyor...tutma özgürlüğü var... Amy winehouse kafalar binbeşyüz sahneye çıkıyor, jim Morisson çükünü gösteriyor ulu orta , ne kadar yanlış da desek oluyor işte... ama mesela memlekette mazlum takılırsan pek seviyor herkes.. güçlenmeye karşı bir alerji var... tabanı sağlam olmayan güçlenme, yıkılmaya, parçalanmaya mahkum oluyor, fizik kanunu gibi birşey... ciguli mesela hep mazlum, hem boynu büküktü... okullarda bile ders olarak okutuldu sesi... iboya hakkını veremedik mi? bir kesim insanın gizli gizli dinlediği biri mi oldu... Müslüm Gürses bile Murathan Mungandan , Teomandan okudu.. kendini kabul ettirdi... ibonun şımarıklığı onu birçok yerde haklıyken haksız yaptı... kendisini tanımıyorum belkide gercekten tahammül edilmez bir adam.. ama şarkıları güzel... bunu lütfen kabul edin.. kolejlerde okuduk, avrupa gördük.. biz  Jacques Brel biliriz diye ibo da yerlerde paspas edilmesin... gönüllerde herkese yer var...han sarhoş hancı sarhoş, içimdeki yolcu sarhoş.. ısrar ediyorum dinleyin.. güzel şarkı...siyasi olarak ayrı saldırı, feministler ayrı saldırıyor...(ibonun etrafındaki kadınlar cok mu feministti? onun sağladığı şartlarda birçok emekçi hemcinslerinin önüne geçmediler mi? en iyi dansöz onlar mıydı? ya da eşleri, yaşadıkları hayatları alın teriyle mi kazandılar? işlerine gelince ağamsın paşamsın gel ayağını yıkıyım dediler çünkü çıkarları vardı... işlerine gelmeyince de kadında bunlar yapılır mı oldu..).adamın rengi belli, hiç bir zaman mösyö olmadı ki...bunu iki yüzlü buluyorum.. ve butun bu kaos gerçek bir yeteneği objektif olarak değil, konuyu dağıtarak yok saymak, küçültmek  demek.... buna devam edeceğim.. yine çıkmam gerek.. niye bugün böyle oldu bilmiyorum ama bunu netleştireceğim.. sanatı sanat olarak sevmek asıl konumuz..  devamı gelecek.....

...............üç saat sonra

ve evet kaldığımız yerden devam edelim ve toparlayalım.. arada bir yemeğe gitmiş olmam, mevzudan uzaklaştığım anlamına gelmiyor:) modern olmak bir cok şeyi silmek, yok saymak olmamalı...biz modern olmayı, açık fikirli olmayı daha beceremedik ne yazık ki... ama umudum var ...belli ki önce kabuklar modernleşiyor, giyimler kuşamlar, yeme alışkanlıkları...restoranlar...birgün herşeyin güzel olan yanlarını görebilmeyi, o haliyle kabul etmeyi biz de öğreneceğiz...ya da öğrenmiş insanlara yer vereceğiz sadece hayatımızda... mafya dediğin şey sadece otoparklardan sorumlu değil yani.:).. modernlik, çağdaşlık adı altında da mafyöz bir kurallar zinciri var.. ve bunun yıkılması gerek...gerçek çağdaşlığı tüm hürriyetiyle yaşayabilmek için...kafamdaki bütün bu soruları, yerine koyamadığım taşları rahatça konuşamadıktan sonra hangi ilişki beni tamamlayabilir? belki ilişkilere de çok anlam yüklememek gerek... bedenlerimizi açıp, ruhlarımızı açamadığımız hangi birliktelik ne kadar yürüyebilir... hadi diyelim yürüdü.. o yol ne kadar anlamlı olabilir... sevilmek için bir kalıba mı girmek gerek? on soruda bir insanı etiketleyebilir miyiz?insan ne muazzam birşey oysa... herkes kendini en iyi şekilde ifade edecek diye de birşey yok... kendini ifade edemediğinde kaçmıyor insan, etiketlendiğinde kaçıyor, sınırlandırıldığında kaçıyor, vazgeçiyor... derinlere inmeden üstünden kremanı yemeye gelen bir sevgili, sahiden sevgili olabilir mi? dünden sonra yarından önce yaşam durur umut bitince .. yaşayamadıkça özgürce mutluluklar biter, sevsendee... diyor ve yumurtayla başlayan serüvenimi... tatlı bir sesle soslayıp zuhal olcayla mühürlüyorum... bugünlük benden bu kadar... öptüm...

No comments:

Post a Comment