Wednesday, April 24, 2024
BU KAYITLAR OLMASA NE YAPARDIK?
Tuesday, April 23, 2024
Monday, April 22, 2024
KAHRAMAN BAKKAL SUPERMARKETE KARSI
ILE
CAHILLE SOHBETI KESTIM arasinda birgun… ben de karar veremedim.. gunun ilk yarisi haftalardir aramalar, yazismalardan sonra bugun nihayet gelen ekibin, esyalari teslim alirken, bir de cok lazimmis gibi whatsapp grubu kurup.. tek tek butun mobilyalari, kapinin onune konulan copleri, esyalari teyit etmesi deliligi uzerine gecti.. dunyanin en basit isini bile kurumsallik adi altinda aman insiyatif almayalim, basimiz yanmasin politikasiyla hic gerek olmayàn aptal bir yogunlukla gecti.. tam boyle rezillik olmaz bu ne sacma bir duzen diye dusunurken.. cevabini ogleden sonra baska sekilde aldim:)) evet kurumsallikla bazi isler cok agir ve repete repete repete geciyor.. bundan cok bunaliyorum.. ama yigidi oldur hakkini ver, saygi ve guleryuzle geciyor.. o yuzden de o yavasliga katlanilabiliyor…nice olsun slow olsun…ogleden sonra bambaska bir tecrube bana baska bir seyi gosterdi…, bizim bickin delikanli tesrif etti santiyeye.. butun program alt ust.. dedigi gunde gelmiyor.. yalan soyluyor.. kendi hatasini ortmek icin laf kalabaligi yapiyor, utanmiyor laf sokuyor.. cennet mahallesi ortalik:) o cehaletle tartisilmiyor.. yanlis anlasilmasin okul cahilligi degil, zihin cahilligi..acimakla igrenmek arasinda hic uzerime vazife olmayan, hic meraklisi olmadigim duygulara saliyor beni.. flash tv dizisi gibi gercek kesitteyiz.. ve cahille sohbet kesiliyor da, cahilin bundan haberi olmuyor, o devam ediyor.. isin en acikli tarafi da bu galiba…ve sonunda sinirlendim… sen bir dur bakiyim …ipler koptu.. arkadasin arasin sen artik arama diyorsun ariyor, yazma diyorsun yaziyor, acmiyosun baska telefondan ariyor, bi daha bi daha bi daha.. hangi munasebetle? Neler goruyor bu gozler a dostlar… e o zaman da, kahramam bakkal sen kusura bakma ben supermarkete karsi degilim galiba diyor insan.. ukalalik yapmak istemiyorum ama lars von trier in dogville i geldi aklima.. izlemesi cok zor super sikici bir filmdir… snob zalim babanin kizidir nicole kidman, ben senin gibi degilim der babasina bir koye yerlesir.. herkesi sever koyde.. basina gelmeyen kalmaz, dovulur affeder, suclanir affeder, tecacuze ugrar affeder.. kotu bir niyetleri yoktu, iste ne yapsin bilemedi vs.. birgun koye babasinin arabasi yaklasir, o da biner.. kuvvetli bir dialog gecer baba kizin arasinda.. « ben senin gibi degilim baba, bak ben onlarin dostuyum » der.. « sen kendini onlardan ustun gordugun icin affediyorsun, bu affediciliginin icinde kibir var » der babasi da karsilik olarak…izleyin diyemem cok agir siyah beyaz tiyatral, kabir azabi gibi film ama cok carpici bir dialogdur o.. iste simdi gunumuze gelelim, genc usta cahil belli, ne dedigini, ne yaptigini bilmiyor.. ben onu affedecek kadar kibirli olmak istemem. Kotu soz kotu sozdur, kotu davranis, kotu davranistir… bir cok insana gore kati biriyim ben.. degilim… ama bunu kanitlamak icin agdali bir yumusakliga, agdali bir affedicilige burunmeye gerek gormuyorum.. dostoevsky diye biri var :) suc ve ceza diye bir sey yazmis.. okunmali ve okutulmali bence:) hayat bilgisi dersinde:))
Her gun de cicekler bocekler olacak degil ya, gecse de yolumuz bozkirlardan denizlere cikar sokaklar.. diyor ve sigarami yakiyorum.. optum..
Sunday, April 21, 2024
TEPEDEN TIRNAGA üc kucuk hikaye
Saturday, April 20, 2024
BUGU SAGABAGAH:)
Friday, April 19, 2024
YOL SINAVI:)
Telefondan yazıyorum… evdeki büyük ekranımı özledim.. kuşlar yumurtadan cıktı mı acaba mutfak penceresinde… benim bugünlere gelmem bir mucize…bu kadar yalnız seyahat eden bir insan ve asla yol bulamayan bir insan nasıl aynı insan olur… kendimden şüphe ediyorum… öglen hadi dedim ustalar, size kebap alıp geliyim:) güzel bir gün, herşey yolunda… otele ugramam gerek.. otele giderken önünde durdum kebapçının.. siz hazırlayın dedim, ben geliyorım yarım saate.. odaya ugradım, sonra cıktım… arıyorım… ve kesinlikle kebapçıyı bulamıyorum:) hicbir abartı yok… bulamıyorum… otele 3 defa dondum.. sil baştan başlıyorım… yine bulamıyorum:) biliyorum ama cok yakın.. sonunda bir marketin önünde durup, bana yardım eder misiniz burada bir kebapçı vardı.. ama şimdi bulamıyorum… demek zorunda kaldım…yer/yön sıfır:) neyse tarif ettiler surdan sola dönün sağda:)) besiktastan beylerbeyüne gitmek isterken kendimi şilede bulmam geldi aklıma:) ama tabi yıllar önce, ondandır oldum olası sevmen karsıya gecmeyi:)) daha yeni ehliyet almıştım:) cumhuriyetin ilk yılları:))gerçi degişen birşey yok, yönsüz geldim yönsüz gidiyorum:) anneannem huyumu bildigi için, bak kaybolursan beni arama, git pazarın cıkısında bekle beni derdi:))…lise sonda babam beni halama yolladı taaa güney afrikaya… o zaman ucaklarda sigara içilebiliyordu… biliyorum çünkü içtim:) 18 olmusum ya da olmamısım… annemsiz ilk yaz… üzgünüm ama umutlu da bir insanım, hep bir dualite… full kapasite buruk bir leyla… mimarlık fakültesini kazanmışım ama daha başlamamışım… halamın ofisine alışveriş merkezinden giriliyor.. sen gez dolaş sonra gel cıkarız beraber dedi… cok kriminal bir yermiş johannesburg, tecavüz, adam kacırma.. aman dedi sakın cıkma dısarı binadan… taksiye bile binemiyosun öyle düşün, anlaşmalı adam gelip götürüyor seni çarşıya pazara… neyse ben dolandım dolandım, sıkıldım… ve asla ofisi bulamıyorum.. daha cep telefonum yok:) o yıl bitmeden kafiyeli numaralı cep telefonumu almıştım ama…:)) son iki hanesi de ortanın iki katı olsun dedim, matematikciyim ya:) ne salak bir insanım ama cok egleniyorım… kendince ardışık bir tekerleme:)) makinem matrixteki nokia:) cok severdim o telefonu:) neyse dur dagıldım yine… alısmerkezinin içinde kayboldum.. bir adama sordum pardon thy ofisi nerede burada olması gerek… aaa tamam dedi… gel benimle… ne iyi bir insan beni götürecek thy ofisine… asansöre bindik.. ben hatırlamaya calısıyorım, böyle bir asansör müydü? Allahh bir cıktık bir teras otoparkına.. yok böyle biryer degil binanın icinde dedim.. yok burda degil ben seni arabayla bırakıym dedi:)) yani diyorum ya benim bugünlere gelmem bir mucize.. yok yok yokk diyerek kosarak geri kactım..belki kötü bir niyeti yoktu bilemiyorum ama bilmesem de olur:)) sonunda halama ulaştım ve bunu babama söylememeye karar vermiştik:) söylemedik de:) ata bindik, daglarda gezdik.. daglar daglar da, ben de 18 yasındayım:) tutturdum hard rock cafeye gidelim diye:)) iyiki gitmişiz…canım benim, duygulanmıştım, sigara içmeme izin vermişti:)) hala hadi sen yak bir cigara aycenim der… ben de ona kahve falı bakarım:)) kendimi cok büyümüş hissetmiştim:))küçük defterime hala okumakta zorlandıgım bu küçük notu yazmıştı …bir A seyman dan başka bir A seyman a işte:)) aile, zor ve önemli ve güzel birşey…ve bütün yollar birbirine benziyor:)) özledim ve öptüm
Thursday, April 18, 2024
From just decoratrice to maddecoratrice
Aycenovic sahadan bildiriyor, bildirmezse delirecek… tepemde ustalar otdusu, 9 da kapıdayız diyen 11 de geliyor iki sigara içip yemege oturuyor.. deplasmanda oldugumdan elin adamına bulaşmıyorum.. gencten bir elektrikci geldi toraman, evin içinde günes gözlüğüyle takılıyor erkeğim benim.. seviniyim mi bana erkekleniyor yarı yaşımdaki adam diye…sevinemiyorum beynini patlatasım var… aycen diye sesleniyor bana işim başımdan aşkın… evet diyorun, saçma saçma sorular, ciğerini sökecek potansiyelim var, ne yazık ki yıllar içinde susa susa gelişti… ama sabır cekiyorum.. sayılı gün bitecek…işini yap, iyi yap ben zaten dost bir insanım... ama yetmez.. hem işini yapacaksin, hem kadınlığını… ustaya yanlıs birsey anlatıyor beyinsiz.. ben burdayım öyle degil diyorum, lutfen bana bırakın diyorum.. günes gözlükleriyle bana bakıyor.. kadın kısmı işine karışmasın… vallahi beyler benim de canım cok istiyor işinize karışmamak.. işinizi tam yapın biz de karişmayalım.. ama hayaller ve gercekler arasında madness reloaded.. kadınlar cok mu matah, arkadası arıyorum ağlıycam aman olsun bodrumdasın takıl diyor:) ama olsun, olsun pisman degilim… zaten ben bunları anı olsun diye yaşadımm:) oh rahatladım biraz.. me too mu you too mu bilmiyorum ama öyle ayaklarının üzerinde durmak, savaşçı prenses zeyna olmak seri halde irili ufaklı tacizle mucadele rüzgarına karsı oluyor.. hicbirinize hakkımı helal etmiyorum. Cok biliyosunuz, ama sekiz tane adamın arasında her odada bir tuvalet ve ben çişimi bile yapamıyorum… ama size birsey söylenmiyor, söylenmediği gibi, tatlılık ve cilve bekliyorsunuz.. o kadar uzun boylu degil…kızgınım bugün
Yazım hatalarım için. Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerimden özür diliyorum:)
Monday, April 15, 2024
CANINIZ SIKILIRSA EFENDIM
canın sıkılmasın hiç, ama olur da sıkılırsa diye ....gelmiş geçmiş oscar törenlerini tavsiye ediyorum....bu kadar basit.. biliyorum saçma geliyor ama çok eğlenceli oluyor.... 90lar ve 2000 ler, neden olmasın:) her yıl süper değil... Chris rock ın sunduğu 2016... mesela... çok gülüyorum...whoopi Goldberg 1994 - Oscarları sunarken bir anons yapmam gerek diyor..hanımlar lütfen klozete oturarak işeyin, siz oturmadığınız için, hiç birimiz oturamıyoruz diyor:) haklı ama :) oscar töreninde bunu anons ediyor :)... steve martin...2003.... steve martin ve Alec Baldwin 2010:) Alec Baldwin ilginç bir adam .. onda da ibosal bir hal var.. özel hayatı çalkantılı ve agresif.. ama cok iyi bir oyuncu ve cok komik.. ibrahim Tatlıses komik mi emin değilim.... ama anladınız siz ne demek istediğimi... gelelim Billie Crystal,1990, 1991, 1992, 1993, 1997, 1998, 2000, 2004 and 2012... ben açıkçası süper Billie crystalcı değilim.. digerleri daha komik.. ama onun da klasikleşmiş bir açılış dansı var.. hoşuma gidiyor...çok eğlenceli....:) sarkastik bir zihin gerek insanoğluna ... bugün arkadaşımla kaşçıya gittik... koca bir salon , işleri kaş:)) bir salon dolusu kadın, sedyeye yatıyorsun, çaylar kahveler ve kaş bussiness.... vay arkadaş...bir kadın geldi karşıladı bizi, abartmıyorum iki parmak kaşı var... atatürk gibi...kaşıyla yiyeyecek bizi... diyor ki, bu vitamini mutlaka yapın, kaşınız benimki gibi olacak.. öylece baka kaldık, bir şey de diyemiyoruz ...:)) hı öylemi çıktı benim ağzımdan.. arkadaşımla göz göze gelmemeye çalışıyorum, patlayacağız çünkü...kadın odadan çıkınca bizi bi gülme tuttu.. kalk gidelim burdan diyorum.. ay inşallah öyle olmaz diyor o da.. paramızla rezil olmayalım, neydi o kaş peruğu mu? ama nasıl da gururlu kaşıyla, öyle bir kaşa ayrı bir tc kimlik numarası çıkmış olması lazım:) insanın kendine bakması ve kendini güldürmeyi bilmesi mühim... bu bakım işlerinde abartanlar zaten gülmek için net bir sebep... o kaşlar, o dudaklar, o tırnaklar...güzelin bir sınırı var sonrası freak show:) iki parmak kaş, dimdik, dümdüz, 3 cm tırnak, üstünde dalga deseni, yok çocuğunun adı, tavuk ayağı gibi eller, çember hesabı gibi meme izdüşümü...2 pi R- pi R2:) tavuklu mevlid pilavı gibi sahici yarım küre:) en sivri burun, en uzun kirpik, en çok kirpik...10 sıra - 15 sıra... hanımlar bir durun gözünüzü seviyim, sokaklar drag queen geçidine döndü...bakım böyle birşey olmamalı...ve erkekler de başladı işin komik tarafı... kafasının arkası düz olan bir arkadaşım var, dünyanın en tatlı insanıdır... kız olsa kesin bimbo olurmuş... o da bunu biliyor:)) kafamın arkasına dolgu yaptıracağım diyor:) oğlum iki senedir işsizsin, kız arkadaşın bakıyor sana diyemediğimden keşke içine akıl da konulabilse diyorum :) kafanızın tasına da takmayın, bir sakin olun rica edeceğim... dünya kendi neşesini böyle böyle yaratıyor işte...kaşçıya da gitmedik demeyiz...öptüm....
Sunday, April 14, 2024
Ş A Ş K I N I M
(buldum)
yine yangın yeri gibi bir dünyaya uyandım... cok enteresan ... pencereden bakınca, parkta yürürken herşey normal... gazete diye birsey kalmadı... bulmaca eklerini cok severdim halbuki... ama işte ekrandan okuyorum biraz.. tadım kacınca bırakıyorum okumayı... iran israile saldırmış.. gecen hafta da israil iranın bir binasına saldırmış.. insanlar ölmüş.. leblebi tozu çıkarır gibi insan öldürüyorlar... şaşkınım.. hep mi böyleydi.. dronelarla saldırılabiliyor mu bir ülkeye.. ben onu pikniklerde, düğünlerde havalı çekim yapılan birşey sanıyordum....bu kadar basit mi yani... bir anda acaba tepemize birşey inecek mi diye korkabiliriz yani... mean while tatil bitti... ustalar aramaya başladı.. bir tanesi spotları almaya gelecek.. hemen gelsin gitsin vızıldamasın istiyorum...mutfakları çizmem gerek, süper verimli gecmedi bu birkaç gün... dinlendim ne yalan söyleyim ... istemedi canım çizim yapmak..şimdi back to basics... eskiden ucak dergilerinin son sayfasında bir bulmaca olurdu.. 4-5 tane sanırım ip ucu verirlerdi.. ona göre atıyorum, mavi arabadaki 4 kisi güneye mi gitti , yoksa o turuncu şapkalı emekli albaydı da trenle kuzeyi mi gitti ... kitabı olsa alırım.. en sevdiğim bulmacaydı:) ama bulmacanın adını bilmiyorum:) cengel bulmaca vs değil... googlayıp bulamıyorsun... öğleden sonra balonları şişirip denize koyarlar mı acaba, cıkıp onları mı vursam:) göz kordinasyonumu test ediyim küçük dünyamda:))... bu kadar savaşa gerek var mı? an eye for an eye.. and whole world is blind demedi mi Gandi...tit for tat...o bana bunu yaptı, ben ona bunu yapacagım diye diye ettiler dünyanın içine.. hem kim karar veriyor tüm bunlara... benim bildiğim kadarıyla herkes güzel bir hayat yaşamak istiyor...huzurlu bir hayat... sevdiğin, sevildiğin bir hayat...dünyanın halini düşününce çok beceriksiz varlıklarız.. orası kesin...hal böyle olunca, herkes bir coping mechanism geliştiriyor haklı olarak...çünkü şartlarımızı belirleyebildiğimizden emin değilim...kimi sürekli fotosunu çekip, dünyaya sunuyor, kimi benim gibi aman diline vurdu dmesinler diye, ya da dinleyeni olmadığından kendini yazıya çiziye veriyor, kimi sürekli kendiyle uğraşıyor:) , kaşımı kaldır, burnumu indir, doldur boşalt...sürekli uyusuklar da var... içelim güzelleşelim... ertesi günün berbat geçeceğini bile bile, hadi çekelim kafaları...kimilerine tek başınalık iyi gelmiyor, sürekli, kalabalık masa addiction'ında, kendine bakmaktansa, o ne yapmış, bu ne yapmış...bir narrator misali başkalarının hayatlarını, sırlarını konuşuyor...yaşadım sanıyor...o sırada buz kütleleri kırılıyor, birileri grupça öldürülüyor...ama düğünler de oluyor, doğumlar da...arkansasta bir cezaevinde suçlulara yarı özgürlük verme deneyi yapmışlar.. gardiyanlar olmadan, hücre kapıları açık... koloni gibi yaşayınlar diye.. aman allah, o sucluların röportajlarını izlerken içim şişti...biri adam öldürmüş, biri 15 defa hapse girmiş daha otuz yaşında var yok.. suratlarda dövmeler...onlarca adam bir arada ... romantik date yok, güzel elbise yok, kadın yok, öpüşme yok... yok herhalde:).. cok maço duruyorlar...o kadar adam bir arada.. bir gülme geliyor... o kadar kadını bir araya koysalar, halı dokurlar muhtemelen:) boncuktan kus yaparlar..tamam adam bir suç işlemiş, hapse de kapatılmış.. tamam artık birsey öğretseniz su adamlara... ne biliyim, dersler olsun teneffüs olsun, köy enstitüsülerindeki gibi meslek öğretilsin.. bizde bile var diye biliyorum bir takım etkinlikler... ne biliyim saz çalan abiler olur ya filmlerde...ranzanın altında.. sigara içerler, çoraplarını yıkayıp, ranzanın demirine asarlar vs... uçurtmayı vurmasınlar ne acıklı ve ne güzel bir filmdi... inciii... ben yapmadım miki yaptı:) aklınızda bulunsun, arkansasta illegal işlere girmeyin, zira hapishanesi çok fena... öyle Meksika hapishaneleri gibi pis, vahşi degil.. temiz ve düzenli ama içinde dragonlar yaşıyor yani... çıkış yok... içim daraldı.. izleyemedim.... düşünsene , bebeksin annenin kucağına veriyorlar seni.. süt emiyosun, yürümeyi öğreniyosun, ilk defa çikolata yiyorsun, ip atlıyorsun , top oynuyorsun...... hop bir bakmışsın gözünün altında bir iki dövme.. tulumları çekmişsin ve bir binaya hapsolmuşsun tanımadığın onlarca adamla... aynı anda yiyip, aynı anda tuvalete gidiyorsunuz, yıkanıyorsunuz. ve anlaşmak zorundasınız.... ya paralel evrende gece tepemize bomba yağacak mı diye bekliyorsunuz... ben de kendime dert etmişim, keşke ara makas yaptırmasaydım saclarımın hacmi bozuldu diye...insanın kafası karışıyor yani... üzülüyorum.. şükrediyorum... sonra yine üzülüyorum o insanların ne suçu var...sevilseler, okşansalar, önlerine mis gibi bir kek konsa ...niye haketmiyorlar ki... milyonlarca insan, milyonlarca zihin, hepimiz ne kadar farklı tecrübeler yaşıyoruz... ama bir yandan da, komik bir şekilde, aşağı yukarı aynı sınavlar, sadece senaryolar farklı... ben işin içinden çıkamıyorum...dur diyorum ellerime bakım yapıyım, şu kremi koklıyım... evi toplasam... biraz hayal kursam...e napıyım - üstüme benzin döküp yakıyım yani... Jesus died for our sins- mi olsun... ben de elimden gelenin en doğrusunu yapmaya çalışıyorum... belki de cok bilmemek gerek... cocuklara bak.. nasıl da mutlular.. kuşları beslerken parkta .. cocuklar geliyor yanıma.. hadi sen de besle kuşları diyorum... tatlı tatlı koşuyorlar... hiçbirşeyden haberleri yok... gözleri pırıl pırıl, yüzüme bakıyorlar, gülüyorlar... sahiden cahillik mutluluktur dedikleri.. okumayın, cahil kalın demek değil.. bilmemek mutluluktur demek... altında bezi.. daha gecen ay yürümeye başlamış.. ağır aksak... kuşların pesinden koşuyor.. işte bu kadar... dünya haberlerini okuyup ne olacak yani... canım çok istedi bulmaca çözmek- buldum ama öyle derya deniz değil.. imaj olarak buldum..)... neyse öptüm.. bugün kafam çok karışık...biraz müzik ... biraz iş.. biraz bulmaca...işte o kadar....öptüm...
Friday, April 12, 2024
TATLI BİR SES
f u l l s e a s o n
nereden takıldıysa bir şarkı dudaklarımda, ağlasam ağlar ıslanır... şaka şaka:) yumurtaları kırarken, yumurtaların da bebe olduğunu düşünmemeye çalışıyorum... düşünmemeye çalıştıkça zihnim saçmalıyor:) ibrahim tatlısesi düşündüm...ne tuhaf bir hayat sen git mağarada doğ.. o tabi abartıdır, o kadar da yaşlı değil.. herhalde mağarada doğmamıştır da mecazen yani.. dağ başı diyelim... insan sesiyle ne yollar kat edebiliyor...bir insanı sevmek için butun kutulara tik atılması mı gerek?... herşeyi tam mı olmalı...tek bir kulvarda sevilemez mi, alkışlanamaz mı bir insan... bir masada alkışlayıp, bir masada dövmek zorunda mıyız? bir alman arkadaşım vardı... en acısı ne biliyor musun demişti... hiçbir masada alman olmakla gurur duyduğumuzu söyleyemiyoruz... kocaman bir kara lekemiz var.. oysa vatan binbir şekilde sevilir.. ama bazı kara lekeler omoyla çıkmıyor işte... kirlenmek güzeldir heryerde geçmiyor.. ibocuğum da öyle... şu memlekette doğmuş , büyümüş, tek bir vatandaş yoktur ibrahim tatlısesi tanımayan.. kişiliğini tanımasına gerek yok.... radyoda çıksa.. kim bu dese biri... şaşırırsın.. inglorious bastards 'daki ajanı bulma sahnesi gibi birşey olur... kardeşim sen hangi gezegende yaşıyorsun dersin... adamın sesinin rengi, nefes gücü parmak izi gibi birşey....spesifik olarak ona ait... tabiki taklitleri benzerleri çıkacaktır...oturup ibo şov izlemeye gerek yok, ya da yaşam şeklini, ilişkilerini savunmaya da gerek yok, karakterine bayılmaya da gerek yok... adamın şarkı söyleşine, sesine saygı duymamak, yok saymayı kabul etmiyorum.. ama tabi bu tepkiye biraz da bu topraklarda kendi çanak tutuyor...tutma özgürlüğü var... Amy winehouse kafalar binbeşyüz sahneye çıkıyor, jim Morisson çükünü gösteriyor ulu orta , ne kadar yanlış da desek oluyor işte... ama mesela memlekette mazlum takılırsan pek seviyor herkes.. güçlenmeye karşı bir alerji var... tabanı sağlam olmayan güçlenme, yıkılmaya, parçalanmaya mahkum oluyor, fizik kanunu gibi birşey... ciguli mesela hep mazlum, hem boynu büküktü... okullarda bile ders olarak okutuldu sesi... iboya hakkını veremedik mi? bir kesim insanın gizli gizli dinlediği biri mi oldu... Müslüm Gürses bile Murathan Mungandan , Teomandan okudu.. kendini kabul ettirdi... ibonun şımarıklığı onu birçok yerde haklıyken haksız yaptı... kendisini tanımıyorum belkide gercekten tahammül edilmez bir adam.. ama şarkıları güzel... bunu lütfen kabul edin.. kolejlerde okuduk, avrupa gördük.. biz Jacques Brel biliriz diye ibo da yerlerde paspas edilmesin... gönüllerde herkese yer var...han sarhoş hancı sarhoş, içimdeki yolcu sarhoş.. ısrar ediyorum dinleyin.. güzel şarkı...siyasi olarak ayrı saldırı, feministler ayrı saldırıyor...(ibonun etrafındaki kadınlar cok mu feministti? onun sağladığı şartlarda birçok emekçi hemcinslerinin önüne geçmediler mi? en iyi dansöz onlar mıydı? ya da eşleri, yaşadıkları hayatları alın teriyle mi kazandılar? işlerine gelince ağamsın paşamsın gel ayağını yıkıyım dediler çünkü çıkarları vardı... işlerine gelmeyince de kadında bunlar yapılır mı oldu..).adamın rengi belli, hiç bir zaman mösyö olmadı ki...bunu iki yüzlü buluyorum.. ve butun bu kaos gerçek bir yeteneği objektif olarak değil, konuyu dağıtarak yok saymak, küçültmek demek.... buna devam edeceğim.. yine çıkmam gerek.. niye bugün böyle oldu bilmiyorum ama bunu netleştireceğim.. sanatı sanat olarak sevmek asıl konumuz.. devamı gelecek.....
...............üç saat sonra
ve evet kaldığımız yerden devam edelim ve toparlayalım.. arada bir yemeğe gitmiş olmam, mevzudan uzaklaştığım anlamına gelmiyor:) modern olmak bir cok şeyi silmek, yok saymak olmamalı...biz modern olmayı, açık fikirli olmayı daha beceremedik ne yazık ki... ama umudum var ...belli ki önce kabuklar modernleşiyor, giyimler kuşamlar, yeme alışkanlıkları...restoranlar...birgün herşeyin güzel olan yanlarını görebilmeyi, o haliyle kabul etmeyi biz de öğreneceğiz...ya da öğrenmiş insanlara yer vereceğiz sadece hayatımızda... mafya dediğin şey sadece otoparklardan sorumlu değil yani.:).. modernlik, çağdaşlık adı altında da mafyöz bir kurallar zinciri var.. ve bunun yıkılması gerek...gerçek çağdaşlığı tüm hürriyetiyle yaşayabilmek için...kafamdaki bütün bu soruları, yerine koyamadığım taşları rahatça konuşamadıktan sonra hangi ilişki beni tamamlayabilir? belki ilişkilere de çok anlam yüklememek gerek... bedenlerimizi açıp, ruhlarımızı açamadığımız hangi birliktelik ne kadar yürüyebilir... hadi diyelim yürüdü.. o yol ne kadar anlamlı olabilir... sevilmek için bir kalıba mı girmek gerek? on soruda bir insanı etiketleyebilir miyiz?insan ne muazzam birşey oysa... herkes kendini en iyi şekilde ifade edecek diye de birşey yok... kendini ifade edemediğinde kaçmıyor insan, etiketlendiğinde kaçıyor, sınırlandırıldığında kaçıyor, vazgeçiyor... derinlere inmeden üstünden kremanı yemeye gelen bir sevgili, sahiden sevgili olabilir mi? dünden sonra yarından önce yaşam durur umut bitince .. yaşayamadıkça özgürce mutluluklar biter, sevsendee... diyor ve yumurtayla başlayan serüvenimi... tatlı bir sesle soslayıp zuhal olcayla mühürlüyorum... bugünlük benden bu kadar... öptüm...