Wednesday, April 24, 2024

BU KAYITLAR OLMASA NE YAPARDIK?

 





Yagmurlu bir gundu 
Tipki bugun gibi
Kaybetmistim seni
Tasti gozyasim karisti yagmura
Bensizdin yillarca
Sen neyi aradin
Sevgiyi buldun mu yabanci kollarda
Mutlu oldun mu… 


Spotify daki bu kaydi dinleyin… 

Ah …
Bi daha bi daha dinleyin 


( kucuk bir panik yasadim, hic cd miz albumumuz yok.. hersey online.. online olamasak mesela bir sabah uyansak.. sarkilarin cogu yok olmus olacak… soz ucar yazi kalir dememisler bosuna, kitaplara birsey olmaz .. hala varlar.. ama muzik kutuphanesi yok.. olsa .. olmali.. var mi acaba… hard copy olarak.. kutuphaneye gidip karisik kaset gibi album yaptirabilsek.. oyle kislik domates sosu hazirlamaya benzemez bu, giderse gider bu sarkilar.. cok yazik olur..ne yapmali bilemedim.. ben planimin ilk asamasini,  cdler ve pilli bir cd player ve guneste sarj olan piller olarak:)) kurgulayabilirim.. ama tabi abartmadan kitlelere yayilan bir hareket haline getirilse, herkes en sevdigi 5 albumu tutsa.. bu da kayitli olsa muhtarlikta:)) cok yerel bir insanim da:)) oyle oyle nesilden nesile butun albumleri teknolije yaslanmadan insanlara guvenerek koruyabiliriz.. simdi ajda listesinde bile bircok sarkilara yabanciyim, muhtemelen 45 lik, longplay fln lar… bilgisayarsiz, piyanistin, kemaninin ne biliyim iste butun muzisyenlerin kayda girip cikardigi sarkilar bunlar:)) bunu dusunelim.. ben aslinda sarkiyi bu sabah santiyede dinledim, parkta bir gun geldi aklima, uzulmustum… bu sarki benim o gunumden en az 50 yil once yazilmistir.. iste sarkilarin birlestiriciligi:) o yuzden rica edecegim, ( uslubum icin de afedersiniz:)) ama bok gibi sarkilar yapmayin..:))   Ben bir daha dinleyecegim… optum.. 

Tuesday, April 23, 2024



SIGARAMIN YARISINI BEN ICTIM 
YARISINI RUZGAR
YARAMLA OYNAMA GUZELIM
KULUN HEMEN ALTINDA 
ATES VAR:)

Pek uzun zamandir telefonlar ve arabalar nisanli oldugundan sebep ben radyolara uzak kalmisim.. malum gurbetteyim:) kiralik aracimla seyir etmekteyim, sanayi, otel, residans, kebapci, nalbur cokgeninde… tuhaf bir arac.. usb girisi yok.. ama arkayi gosteren kamerasi var…adami hasta ederler.. bagajdan torpidoya kablo cektiniz, kamera koydunuz, aracin hareketini ekranda isaretleyen sensor koydunuz…ama usb yok… cok sagolun, simdi bu servisi aldigimiz icin yerel radyolara mecbur muyuz? Bu arada uzun zamandir kendi istedigim sarkilari dinledigim icin, radyolardan ne kadar da uzak kaldigimi.. ve benim uzaklastigim sure icinde radyolarin citasinin ne kadar dustugune tanik oluyorum. Saskinim.. tabi bir yandan radyolar ne yapsin.. sarkilar oyle kotu ki.. taverna degil, arabesk degil, ortada bir yerde kotu kotu sarki sozleri, kotu kotu melodiler.. tembel ogrenciden kopya cekmek gibi:) bir de kotu olmalarinin farkinda olmadan hepsi birbirinin aynisi.. cok  kotu sarkilara maruz kaldim son gunlerde…arada bir iki tane cikiyor ama ona denk gelene kadar kulaklarimdan kan geliyor.. sanki bir zamanlar cok populer olan radyolar terk edilmis de, ne idugu belirsiz bir kabilenin eline gecmis gibi..ornek vermek istiyorum veremiyorum… tanimiyorum cunku hicbirini.. bir dakika deneyecegim… mesela  genc bur erkek sesi soyluyor.. duz soyluyor, inmiyor, cikmiyor.. ucuncu sinif alanya barinda gitarla tingirdiyor adeta.. arkadan kizarmis papates servisi yapiliyor.. «  senden ummazdimmm, neler nelerrr..gel hadi gel..:))) » cok kotu :D taklidini de yapamadim resmen…ama gozunuzde canlandi diye tahmin ediyorum.. kulaginizda canlanmasi mumkun degil zaten, ben sahsen dinledim, bende de canlanmadi:))…ama istikrarliyim, zorluyorum frekanslar arasi zigzagtayim:)) arada dinleniyorum, orman yolunda vs cekmiyor zaten.. kapatip kendim soyluyorum:)) kimsecikler yok, banyoda soylemekten daha rahat:)) komsu duydu derdi yok:))kotu radyo insani sarkici yapar:))…neyse bir iki tanidik cikiyor, yenilerden.. onlar cool takiliyor.. belli daha egitimliler ama onlar da turkceyi sonradan ogrenmis gibi soyluyorlar, servis zaten memlekete degil, biri duysa da dunyaya acilsak tonlari.ya da en azindan bu yaz alacatida ciksinlar…cok afedersiniz, bunu soyleyecegimi tahmin etmezdim… ama radyoda burhan cacan ciksa kabulumdu, o noktadayim.. yaradana kurban .. yaradana .. yaradana…:) zamaninda begenmedigimiz burhan cacan bile musiki ve ses alcalip yukselmesi olarak bin basar bugun radyolarda yeni hit diye cikan sarkilara… kirpiklerin , kaslarin teline.. oruklerin saclarin beline…:)) bi dakika calicam ben sarkiyi… canim istedi, belki bugun yollarda duydugum zirvalari soker atar.. butun gun santiye ustalar, arada radyoda radyasyondan beter sarkilar sonrasi oyle otele gelip billie holiday acamiyosun.. olmuyor sahiden.. adaptasyon da kademe kademe oluyor.. ben burhan cacandan raziyim.. bunu dusunecegim.. acilen muzik adina birsey yapilmali.. o ana kadar da sadece 90lar calmali.. radyo tiyatrosuna da varim mesela, polisiye.. guzel yapilinca efsane oluyor o radyo tiyatrolari.. kotuleri de kopkotuuu, koskotuu…:))) bak dilimi bile kaybettimm.. bunlar hep kotu radyoculuktan :) optumm

Monday, April 22, 2024

 

KAHRAMAN BAKKAL SUPERMARKETE KARSI 

ILE 

CAHILLE SOHBETI KESTIM arasinda birgun… ben de karar veremedim.. gunun ilk yarisi haftalardir aramalar,  yazismalardan sonra bugun nihayet gelen ekibin,  esyalari teslim alirken, bir de cok lazimmis gibi whatsapp grubu kurup.. tek tek butun mobilyalari, kapinin onune konulan copleri, esyalari teyit etmesi deliligi uzerine gecti.. dunyanin en basit  isini bile  kurumsallik adi altinda aman insiyatif almayalim, basimiz yanmasin politikasiyla hic gerek olmayàn aptal bir yogunlukla gecti.. tam boyle rezillik olmaz bu ne sacma bir duzen diye dusunurken.. cevabini ogleden sonra baska sekilde aldim:)) evet kurumsallikla bazi isler cok agir ve repete repete repete geciyor.. bundan cok bunaliyorum.. ama yigidi oldur hakkini ver, saygi ve guleryuzle geciyor.. o yuzden de o yavasliga katlanilabiliyor…nice olsun slow olsun…ogleden sonra bambaska bir tecrube bana baska bir seyi gosterdi…, bizim bickin delikanli tesrif etti santiyeye.. butun program alt ust.. dedigi gunde gelmiyor.. yalan soyluyor.. kendi hatasini ortmek icin laf kalabaligi yapiyor, utanmiyor laf sokuyor.. cennet mahallesi ortalik:) o cehaletle tartisilmiyor.. yanlis anlasilmasin okul cahilligi degil, zihin cahilligi..acimakla igrenmek arasinda hic uzerime vazife olmayan, hic meraklisi olmadigim duygulara saliyor beni.. flash tv dizisi gibi gercek kesitteyiz.. ve cahille sohbet kesiliyor da, cahilin bundan haberi olmuyor, o devam ediyor.. isin en acikli tarafi da bu galiba…ve sonunda sinirlendim… sen bir dur bakiyim …ipler koptu.. arkadasin arasin sen artik arama diyorsun ariyor, yazma diyorsun yaziyor, acmiyosun baska telefondan ariyor, bi daha bi daha bi daha.. hangi munasebetle?  Neler goruyor bu gozler a dostlar… e o zaman da, kahramam bakkal sen kusura bakma ben supermarkete karsi degilim galiba diyor insan.. ukalalik yapmak istemiyorum ama lars von trier in dogville i geldi aklima.. izlemesi cok zor super sikici bir filmdir… snob zalim  babanin kizidir nicole kidman, ben senin gibi degilim der babasina bir koye yerlesir.. herkesi sever koyde.. basina gelmeyen kalmaz, dovulur affeder, suclanir affeder, tecacuze ugrar affeder.. kotu bir niyetleri yoktu, iste ne yapsin bilemedi vs.. birgun koye babasinin arabasi yaklasir, o da biner.. kuvvetli bir dialog gecer baba kizin arasinda.. « ben senin gibi degilim baba, bak ben onlarin dostuyum » der.. « sen kendini onlardan ustun gordugun icin affediyorsun, bu affediciliginin icinde kibir var » der babasi da karsilik olarak…izleyin diyemem cok agir siyah beyaz tiyatral, kabir azabi gibi film ama cok carpici bir dialogdur o.. iste simdi gunumuze gelelim, genc usta cahil belli, ne dedigini, ne yaptigini bilmiyor.. ben onu affedecek kadar kibirli olmak istemem. Kotu soz kotu sozdur, kotu davranis, kotu davranistir… bir cok insana gore kati biriyim ben.. degilim… ama bunu kanitlamak icin agdali bir yumusakliga, agdali bir affedicilige burunmeye gerek gormuyorum.. dostoevsky diye biri var :) suc ve ceza diye bir sey yazmis.. okunmali ve okutulmali bence:) hayat bilgisi dersinde:)) 

Her gun de cicekler bocekler olacak degil ya, gecse de yolumuz bozkirlardan denizlere cikar sokaklar.. diyor ve sigarami yakiyorum.. optum..

Sunday, April 21, 2024

TEPEDEN TIRNAGA üc kucuk hikaye



t   e   p   e
fotoyu dedem cekmisti, bursa kaplicalar …dun gibi hatirliyorum, yana don bakiyim, bana bak simdi:) iki gun sonra kafama tepeden tas dusmustu.. annem saclarimi kurularken.. havluyu bir acti.. ortalik kan.. annem ay ay ay aycen dedi…ben de tekrar ettim ´ay ay ay aycen… ´ oyun oynuyoruz sandim:)) cunku beni yikarken hep oyle sarki soylerlerdi… sular asagi asagi aycen yukari yukari:))  hala kucuk bir izi var.. cok calkantili hatta hic callantili olmayan ( yani macera ve yaramazlik bakimindan) cocuklugumdan bu kadar yara izimin olmasi da enteresan.:) kosardik, kacardik, atlardik ziplardik diye anlatacagim kaydadeger bir hikayem yok.. biz genelde evdeydik:) her halde acemilikten, her cikisimda bir vukuat.. yumurta mi tavuktan, tavuk mu yumurtadan tabi bilemiyorum.. belki potansiyeli gorduklerinden evde beslemis olabilirler ya da eve alisik bir cocuk olarak sokaklarda kazaya acik hale de gelmis olabilirim.. meslegimi de ev dekore etmek uzere gelistirmis oldugumu dusunursek buradan birsey cikar ama cok da muhim degil:) :) .. evet iz suruyorduk en son…

t  e  p  e  d  e  n      s  o  n  r  a   

t   i  r  n  a  k  t  a  n     ö  n  c  e  
( double trouble)

Iki diz kapagimdaki yanik izleri.. piknikte mangala bakiyim derken iki dizimi de mangala yapistirmistim:) aslinda gecerdi izi  ama bir kac sene sonra buyuk adada yokus asagi hizimi alamayip bisikletten free fall yapinca.. tekrar ayni yerler ve bir dirsek yarasi +1 olarak yolumuza devam ettik.. annem arkadan faytonla geliyordu.. o gelene kadar mahalleden tanimadik birileri beni alip evde pansuman yapmisti:) faytonlar guzeldi… bence kalmalydi…at boku kokusu da kendini kabul ettirmisti sonucta… 

 t  i  r  n  a k 

Tam olarak tirnak degil ama zaten ´tepeden tirnaga ´ demek de sahiden tepe ve tirnak degil:)) ciplak ayakla merdivenlerde kosarken ayagimin altini kesen cam ..italik bir I harfi olarak hala ayagimin altinda zorro nun z si gibi bir imza birakti… bence bu kadar az sokak hayati olmus bir cocuk icin buyuk basari:) oyle super macerali olmasa da benim icin hatirlanmayi hakedecek kadar kiymetli ve nadirler… dursunlar burada:))
Tesekkurler 
:)

( hikayenin kahramaninin bugunku fotosunu koymak adettendir diye… aycen bugun hala ev dekore ediyor…:)

Saturday, April 20, 2024

BUGU SAGABAGAH:)









Sadece sabahlar icin cekilmis bir film var mi? Dunyanin heryerinde sabahlarin farkli bir guzelligi var.. erken saatlerden bahsediyorum 6 lar 7 ler..tenha yerlerde 8 ler belki…istanbulda 8:30 ta bile o guzelligin yarisi kaybolmus oluyor…baharin yazin sabahlari ozellikle :) uyandim… denize atladim:) kimse yok… deniz dumduz… dunun deliligini ancak atabildim ustumden…duvar kagitlarini sokecek usta gelmiyor bir turlu.. sozunde durmuyor… hadi aycenim dedim, duvar kagitlarini sokmedim de demezsin bu hayatta.. sasirtici bir sekilde cok zevkliydi:))  sabah denizi, sabahin guzellikleri icinde ilk uce girer… birinci bile olabilir…ama her memlekette deniz olmadigindan cok fasist bir top ten olur cunku sabahlarin guzelligi evrensel olmali… herkesin olmali… oyle de zaten…kahve kokusu… agaclar… kuslarin ses cikarmaya baslamasi… kuslarin otusu bile sabahin sessizliginde cok daha baska…  kesinlikle sabah ayni sekilde otmuyorlar, gunaydin, hayirli sabahlar komsum diyorlar herhalde birbirlerine kus dilinde:)) gugunagaydigin hahahhah hagayigirligi sagabagahlagarrr kogomsugum… :) bunu sahiden kus dili sandigimiz yaslarimiz vardi..…kendi kendime sesli guldum bak simdi..sabahin herseyini seviyorummm… ögöptügümmm:) 

Friday, April 19, 2024

YOL SINAVI:)

 



Telefondan yazıyorum… evdeki büyük ekranımı özledim.. kuşlar yumurtadan cıktı mı acaba mutfak penceresinde… benim bugünlere gelmem bir mucize…bu kadar yalnız seyahat eden bir insan ve asla yol bulamayan bir insan nasıl aynı insan olur… kendimden şüphe ediyorum… öglen hadi dedim ustalar, size kebap alıp geliyim:) güzel bir gün, herşey yolunda… otele ugramam gerek.. otele giderken önünde durdum kebapçının.. siz hazırlayın dedim, ben geliyorım yarım saate.. odaya ugradım, sonra cıktım… arıyorım… ve kesinlikle kebapçıyı bulamıyorum:) hicbir abartı yok… bulamıyorum… otele 3 defa dondum.. sil baştan başlıyorım… yine bulamıyorum:) biliyorum ama cok yakın.. sonunda bir marketin önünde durup, bana yardım eder misiniz burada bir kebapçı vardı.. ama şimdi bulamıyorum… demek zorunda kaldım…yer/yön sıfır:) neyse tarif ettiler surdan sola dönün sağda:))  besiktastan beylerbeyüne gitmek isterken kendimi şilede bulmam geldi aklıma:) ama tabi yıllar önce, ondandır oldum olası sevmen karsıya gecmeyi:)) daha yeni ehliyet almıştım:) cumhuriyetin ilk yılları:))gerçi degişen birşey yok, yönsüz geldim yönsüz gidiyorum:) anneannem huyumu bildigi için, bak kaybolursan beni arama, git pazarın cıkısında bekle beni derdi:))…lise sonda babam beni halama yolladı taaa güney afrikaya… o zaman ucaklarda sigara içilebiliyordu… biliyorum çünkü içtim:) 18 olmusum ya da olmamısım… annemsiz ilk yaz… üzgünüm ama umutlu da bir insanım, hep bir dualite… full kapasite buruk bir leyla… mimarlık fakültesini kazanmışım ama daha başlamamışım… halamın ofisine alışveriş merkezinden giriliyor.. sen gez dolaş sonra gel cıkarız beraber dedi… cok kriminal bir yermiş johannesburg, tecavüz, adam kacırma.. aman dedi sakın cıkma dısarı binadan… taksiye bile binemiyosun öyle düşün, anlaşmalı adam gelip götürüyor seni çarşıya pazara… neyse ben dolandım dolandım, sıkıldım… ve asla ofisi bulamıyorum.. daha cep telefonum yok:) o yıl bitmeden kafiyeli numaralı cep telefonumu almıştım ama…:)) son  iki hanesi de ortanın iki katı olsun dedim, matematikciyim ya:) ne salak bir insanım ama cok egleniyorım… kendince ardışık bir tekerleme:)) makinem matrixteki nokia:) cok severdim o telefonu:) neyse dur dagıldım yine… alısmerkezinin içinde kayboldum.. bir adama sordum pardon thy ofisi nerede burada olması gerek… aaa  tamam dedi… gel benimle… ne iyi bir insan beni götürecek thy ofisine… asansöre bindik.. ben hatırlamaya calısıyorım, böyle bir asansör müydü? Allahh bir cıktık bir teras otoparkına.. yok böyle biryer degil binanın icinde dedim.. yok burda degil ben seni arabayla bırakıym dedi:)) yani diyorum ya benim bugünlere gelmem bir mucize.. yok yok yokk diyerek kosarak geri kactım..belki kötü bir niyeti yoktu bilemiyorum ama bilmesem de olur:))  sonunda halama ulaştım ve bunu babama söylememeye karar vermiştik:) söylemedik de:) ata bindik, daglarda gezdik.. daglar daglar da, ben de 18 yasındayım:) tutturdum hard rock cafeye gidelim diye:)) iyiki gitmişiz…canım benim, duygulanmıştım, sigara içmeme izin vermişti:)) hala hadi sen yak bir cigara aycenim der… ben de ona kahve falı bakarım:))  kendimi cok büyümüş hissetmiştim:))küçük defterime hala okumakta zorlandıgım bu küçük notu yazmıştı …bir A seyman dan başka  bir A seyman a işte:))  aile, zor ve önemli ve güzel birşey…ve bütün yollar birbirine benziyor:)) özledim ve öptüm


 


Thursday, April 18, 2024

From just decoratrice to maddecoratrice



Aycenovic sahadan bildiriyor, bildirmezse delirecek… tepemde ustalar otdusu, 9 da kapıdayız diyen 11 de geliyor iki sigara içip yemege oturuyor.. deplasmanda oldugumdan elin adamına bulaşmıyorum.. gencten bir elektrikci geldi toraman, evin içinde günes gözlüğüyle takılıyor erkeğim benim.. seviniyim mi bana erkekleniyor yarı yaşımdaki adam diye…sevinemiyorum beynini patlatasım var… aycen diye sesleniyor bana işim başımdan aşkın… evet diyorun,  saçma saçma sorular, ciğerini sökecek potansiyelim var, ne yazık ki yıllar içinde susa susa gelişti… ama sabır cekiyorum.. sayılı gün bitecek…işini yap, iyi yap ben zaten dost bir insanım... ama yetmez.. hem işini yapacaksin, hem kadınlığını… ustaya yanlıs birsey anlatıyor beyinsiz.. ben burdayım öyle degil diyorum, lutfen bana bırakın diyorum.. günes gözlükleriyle bana bakıyor.. kadın kısmı işine karışmasın… vallahi beyler benim de canım cok istiyor işinize karışmamak.. işinizi tam yapın biz de karişmayalım.. ama hayaller ve gercekler arasında madness reloaded.. kadınlar cok mu matah, arkadası arıyorum ağlıycam aman olsun bodrumdasın takıl diyor:) ama olsun, olsun pisman degilim… zaten ben bunları anı olsun diye yaşadımm:) oh rahatladım biraz.. me too mu you too mu bilmiyorum ama öyle ayaklarının üzerinde durmak, savaşçı prenses zeyna olmak seri halde irili ufaklı tacizle mucadele rüzgarına karsı oluyor.. hicbirinize hakkımı helal etmiyorum. Cok biliyosunuz, ama sekiz tane adamın arasında her odada bir tuvalet ve ben çişimi bile yapamıyorum… ama size birsey söylenmiyor, söylenmediği gibi, tatlılık ve cilve bekliyorsunuz.. o kadar uzun boylu degil…kızgınım bugün


Yazım hatalarım için. Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerimden özür diliyorum:)

Monday, April 15, 2024

 



                                      CANINIZ SIKILIRSA EFENDIM


canın sıkılmasın hiç, ama olur da sıkılırsa diye ....gelmiş geçmiş oscar törenlerini tavsiye ediyorum....bu kadar basit.. biliyorum saçma geliyor ama çok eğlenceli oluyor.... 90lar ve 2000 ler, neden olmasın:) her yıl süper değil... Chris rock ın sunduğu 2016... mesela... çok gülüyorum...whoopi Goldberg 1994 - Oscarları sunarken bir anons yapmam gerek diyor..hanımlar lütfen klozete oturarak işeyin, siz oturmadığınız için, hiç birimiz oturamıyoruz diyor:) haklı ama :) oscar töreninde bunu anons ediyor :)... steve martin...2003.... steve martin ve Alec Baldwin 2010:) Alec Baldwin ilginç bir adam .. onda da ibosal bir hal var.. özel hayatı çalkantılı ve agresif.. ama cok iyi bir oyuncu ve cok komik.. ibrahim Tatlıses komik mi emin değilim.... ama anladınız siz ne demek istediğimi... gelelim Billie Crystal,1990, 1991, 1992, 1993, 1997, 1998, 2000, 2004 and 2012... ben açıkçası süper Billie crystalcı değilim.. digerleri daha komik.. ama onun da klasikleşmiş bir açılış dansı var.. hoşuma gidiyor...çok eğlenceli....:)  sarkastik bir zihin gerek insanoğluna ... bugün arkadaşımla kaşçıya gittik... koca bir salon , işleri kaş:)) bir salon dolusu kadın, sedyeye yatıyorsun, çaylar kahveler ve kaş bussiness.... vay arkadaş...bir kadın geldi karşıladı bizi, abartmıyorum iki parmak kaşı var... atatürk gibi...kaşıyla yiyeyecek bizi... diyor ki, bu vitamini mutlaka yapın, kaşınız benimki gibi olacak.. öylece baka kaldık, bir şey de diyemiyoruz ...:)) hı öylemi çıktı benim ağzımdan.. arkadaşımla göz göze gelmemeye çalışıyorum, patlayacağız çünkü...kadın odadan çıkınca bizi bi gülme tuttu.. kalk gidelim burdan diyorum.. ay inşallah öyle olmaz diyor  o da.. paramızla rezil olmayalım, neydi o kaş peruğu mu? ama nasıl da gururlu kaşıyla, öyle bir kaşa ayrı bir tc kimlik numarası çıkmış olması lazım:) insanın kendine bakması ve kendini güldürmeyi bilmesi mühim... bu bakım işlerinde abartanlar zaten gülmek için net bir sebep... o kaşlar, o dudaklar, o tırnaklar...güzelin bir sınırı var sonrası freak show:) iki parmak kaş, dimdik, dümdüz, 3 cm tırnak, üstünde dalga deseni, yok çocuğunun adı, tavuk ayağı gibi eller, çember hesabı gibi meme izdüşümü...2 pi R- pi R2:) tavuklu mevlid pilavı gibi sahici yarım küre:) en sivri burun, en uzun kirpik, en çok kirpik...10 sıra - 15 sıra... hanımlar bir durun gözünüzü seviyim, sokaklar drag queen geçidine döndü...bakım böyle birşey olmamalı...ve erkekler de başladı işin komik tarafı... kafasının arkası düz olan bir arkadaşım var, dünyanın en tatlı insanıdır... kız olsa kesin bimbo olurmuş... o da bunu biliyor:))  kafamın arkasına dolgu yaptıracağım diyor:) oğlum iki senedir işsizsin, kız arkadaşın bakıyor sana diyemediğimden keşke içine akıl da konulabilse diyorum :) kafanızın tasına da takmayın, bir sakin olun rica edeceğim... dünya kendi neşesini böyle böyle yaratıyor işte...kaşçıya da gitmedik demeyiz...öptüm....

Sunday, April 14, 2024

 

                                                        Ş A Ş K I N I M

                                                              (buldum)

yine yangın yeri gibi bir dünyaya uyandım... cok enteresan ... pencereden bakınca, parkta yürürken herşey normal... gazete diye birsey kalmadı... bulmaca eklerini cok severdim halbuki... ama işte ekrandan okuyorum biraz.. tadım kacınca bırakıyorum okumayı... iran israile saldırmış.. gecen hafta da israil iranın bir binasına saldırmış.. insanlar ölmüş.. leblebi tozu çıkarır gibi insan öldürüyorlar... şaşkınım.. hep mi böyleydi.. dronelarla saldırılabiliyor mu bir ülkeye.. ben onu pikniklerde, düğünlerde havalı çekim yapılan birşey sanıyordum....bu kadar basit mi yani... bir anda acaba tepemize birşey inecek mi diye korkabiliriz yani... mean while tatil bitti... ustalar aramaya başladı.. bir tanesi spotları almaya gelecek.. hemen gelsin gitsin vızıldamasın istiyorum...mutfakları çizmem gerek, süper verimli gecmedi bu birkaç gün... dinlendim ne yalan söyleyim ... istemedi canım çizim yapmak..şimdi back to basics... eskiden ucak dergilerinin son sayfasında bir bulmaca olurdu.. 4-5 tane sanırım ip ucu verirlerdi.. ona göre atıyorum, mavi arabadaki 4 kisi güneye mi gitti , yoksa o turuncu şapkalı emekli albaydı da trenle kuzeyi mi gitti ... kitabı olsa alırım.. en sevdiğim bulmacaydı:) ama bulmacanın adını bilmiyorum:) cengel bulmaca vs değil... googlayıp bulamıyorsun... öğleden sonra balonları şişirip denize koyarlar mı acaba, cıkıp onları mı vursam:) göz kordinasyonumu test ediyim küçük dünyamda:))... bu kadar savaşa gerek var mı? an eye for an eye.. and whole world is blind demedi mi Gandi...tit for tat...o bana bunu yaptı, ben ona bunu yapacagım diye diye ettiler dünyanın içine.. hem kim karar veriyor tüm bunlara... benim bildiğim kadarıyla herkes güzel bir hayat yaşamak istiyor...huzurlu bir hayat... sevdiğin, sevildiğin bir hayat...dünyanın halini düşününce çok beceriksiz varlıklarız.. orası kesin...hal böyle olunca, herkes bir coping mechanism geliştiriyor haklı olarak...çünkü şartlarımızı belirleyebildiğimizden emin değilim...kimi sürekli fotosunu çekip, dünyaya sunuyor, kimi benim gibi aman diline vurdu dmesinler diye, ya da dinleyeni olmadığından kendini yazıya çiziye veriyor, kimi sürekli kendiyle uğraşıyor:) , kaşımı kaldır, burnumu indir, doldur boşalt...sürekli uyusuklar da var... içelim güzelleşelim... ertesi günün berbat geçeceğini bile bile, hadi çekelim kafaları...kimilerine tek başınalık iyi gelmiyor, sürekli, kalabalık masa addiction'ında, kendine bakmaktansa, o ne yapmış, bu ne yapmış...bir narrator misali başkalarının hayatlarını, sırlarını konuşuyor...yaşadım sanıyor...o sırada buz kütleleri kırılıyor,  birileri grupça öldürülüyor...ama düğünler de oluyor, doğumlar da...arkansasta bir cezaevinde suçlulara yarı özgürlük verme deneyi yapmışlar.. gardiyanlar olmadan, hücre kapıları açık... koloni gibi yaşayınlar diye.. aman allah, o sucluların röportajlarını izlerken içim şişti...biri adam öldürmüş, biri 15 defa hapse girmiş daha otuz yaşında var yok.. suratlarda dövmeler...onlarca adam bir arada ... romantik date yok, güzel elbise yok, kadın yok, öpüşme yok... yok herhalde:).. cok maço duruyorlar...o kadar adam bir arada.. bir gülme geliyor... o kadar kadını bir araya koysalar, halı dokurlar muhtemelen:) boncuktan kus yaparlar..tamam adam bir suç işlemiş, hapse de kapatılmış.. tamam artık birsey öğretseniz su adamlara... ne biliyim, dersler olsun teneffüs olsun, köy enstitüsülerindeki  gibi meslek öğretilsin.. bizde bile var diye biliyorum bir takım etkinlikler... ne biliyim saz çalan abiler olur ya filmlerde...ranzanın altında.. sigara içerler, çoraplarını yıkayıp, ranzanın demirine asarlar vs... uçurtmayı vurmasınlar ne acıklı ve ne güzel bir filmdi... inciii... ben yapmadım miki yaptı:) aklınızda bulunsun, arkansasta illegal işlere girmeyin, zira hapishanesi çok fena... öyle Meksika hapishaneleri gibi pis, vahşi degil.. temiz ve düzenli ama içinde dragonlar yaşıyor yani... çıkış yok... içim daraldı.. izleyemedim.... düşünsene , bebeksin annenin kucağına veriyorlar seni.. süt emiyosun, yürümeyi öğreniyosun, ilk defa çikolata yiyorsun, ip atlıyorsun , top oynuyorsun...... hop bir bakmışsın gözünün altında bir iki dövme.. tulumları çekmişsin ve bir binaya hapsolmuşsun tanımadığın onlarca adamla... aynı anda yiyip, aynı anda tuvalete gidiyorsunuz, yıkanıyorsunuz. ve anlaşmak zorundasınız.... ya paralel evrende gece tepemize bomba yağacak mı diye bekliyorsunuz... ben de kendime dert etmişim, keşke ara makas yaptırmasaydım saclarımın hacmi bozuldu diye...insanın kafası karışıyor yani... üzülüyorum.. şükrediyorum... sonra yine üzülüyorum o insanların ne suçu var...sevilseler, okşansalar, önlerine mis gibi bir kek konsa ...niye haketmiyorlar ki... milyonlarca insan, milyonlarca zihin, hepimiz ne kadar farklı tecrübeler yaşıyoruz... ama bir yandan da, komik bir şekilde, aşağı yukarı aynı sınavlar, sadece senaryolar farklı... ben işin içinden çıkamıyorum...dur diyorum ellerime bakım yapıyım, şu kremi koklıyım... evi toplasam... biraz hayal kursam...e napıyım - üstüme benzin döküp yakıyım yani... Jesus died for our sins- mi olsun... ben de elimden gelenin en doğrusunu yapmaya çalışıyorum... belki de cok bilmemek gerek... cocuklara bak.. nasıl da mutlular.. kuşları beslerken parkta .. cocuklar geliyor yanıma.. hadi sen de besle kuşları diyorum... tatlı tatlı koşuyorlar... hiçbirşeyden haberleri yok... gözleri pırıl pırıl, yüzüme bakıyorlar, gülüyorlar... sahiden cahillik mutluluktur dedikleri.. okumayın, cahil kalın demek değil.. bilmemek mutluluktur demek... altında bezi.. daha gecen ay yürümeye başlamış.. ağır aksak... kuşların pesinden koşuyor.. işte bu kadar... dünya haberlerini okuyup ne olacak yani... canım çok istedi bulmaca çözmek- buldum ama öyle derya deniz değil.. imaj olarak buldum..)... neyse öptüm.. bugün kafam çok karışık...biraz müzik ... biraz iş.. biraz bulmaca...işte o kadar....öptüm...





Friday, April 12, 2024

      




                                               TATLI     BİR     SES

                                                  f u l l    s e a s o n


 nereden takıldıysa bir şarkı dudaklarımda, ağlasam ağlar ıslanır... şaka şaka:) yumurtaları kırarken, yumurtaların da bebe olduğunu düşünmemeye çalışıyorum... düşünmemeye çalıştıkça zihnim saçmalıyor:) ibrahim tatlısesi düşündüm...ne tuhaf bir hayat sen git mağarada doğ.. o tabi abartıdır, o kadar da yaşlı değil.. herhalde mağarada doğmamıştır da mecazen yani.. dağ başı diyelim... insan sesiyle ne yollar kat edebiliyor...bir insanı sevmek için butun kutulara tik atılması mı gerek?... herşeyi tam mı olmalı...tek bir kulvarda sevilemez mi, alkışlanamaz mı bir insan... bir masada alkışlayıp, bir masada dövmek zorunda mıyız? bir alman arkadaşım vardı... en acısı ne biliyor musun demişti... hiçbir masada alman olmakla gurur duyduğumuzu söyleyemiyoruz... kocaman bir kara lekemiz var.. oysa vatan binbir şekilde sevilir.. ama bazı kara lekeler omoyla çıkmıyor işte... kirlenmek güzeldir heryerde geçmiyor.. ibocuğum da öyle... şu memlekette doğmuş , büyümüş, tek bir vatandaş yoktur ibrahim tatlısesi tanımayan.. kişiliğini tanımasına gerek yok.... radyoda çıksa.. kim bu dese biri... şaşırırsın.. inglorious bastards 'daki ajanı bulma sahnesi gibi birşey olur... kardeşim sen hangi gezegende yaşıyorsun dersin...  adamın sesinin rengi, nefes gücü parmak izi gibi birşey....spesifik olarak ona ait... tabiki taklitleri benzerleri çıkacaktır...oturup ibo şov izlemeye gerek yok, ya da yaşam şeklini, ilişkilerini savunmaya da gerek yok, karakterine bayılmaya da gerek yok... adamın şarkı söyleşine, sesine saygı duymamak, yok saymayı kabul etmiyorum.. ama tabi bu tepkiye biraz da bu topraklarda kendi çanak tutuyor...tutma özgürlüğü var... Amy winehouse kafalar binbeşyüz sahneye çıkıyor, jim Morisson çükünü gösteriyor ulu orta , ne kadar yanlış da desek oluyor işte... ama mesela memlekette mazlum takılırsan pek seviyor herkes.. güçlenmeye karşı bir alerji var... tabanı sağlam olmayan güçlenme, yıkılmaya, parçalanmaya mahkum oluyor, fizik kanunu gibi birşey... ciguli mesela hep mazlum, hem boynu büküktü... okullarda bile ders olarak okutuldu sesi... iboya hakkını veremedik mi? bir kesim insanın gizli gizli dinlediği biri mi oldu... Müslüm Gürses bile Murathan Mungandan , Teomandan okudu.. kendini kabul ettirdi... ibonun şımarıklığı onu birçok yerde haklıyken haksız yaptı... kendisini tanımıyorum belkide gercekten tahammül edilmez bir adam.. ama şarkıları güzel... bunu lütfen kabul edin.. kolejlerde okuduk, avrupa gördük.. biz  Jacques Brel biliriz diye ibo da yerlerde paspas edilmesin... gönüllerde herkese yer var...han sarhoş hancı sarhoş, içimdeki yolcu sarhoş.. ısrar ediyorum dinleyin.. güzel şarkı...siyasi olarak ayrı saldırı, feministler ayrı saldırıyor...(ibonun etrafındaki kadınlar cok mu feministti? onun sağladığı şartlarda birçok emekçi hemcinslerinin önüne geçmediler mi? en iyi dansöz onlar mıydı? ya da eşleri, yaşadıkları hayatları alın teriyle mi kazandılar? işlerine gelince ağamsın paşamsın gel ayağını yıkıyım dediler çünkü çıkarları vardı... işlerine gelmeyince de kadında bunlar yapılır mı oldu..).adamın rengi belli, hiç bir zaman mösyö olmadı ki...bunu iki yüzlü buluyorum.. ve butun bu kaos gerçek bir yeteneği objektif olarak değil, konuyu dağıtarak yok saymak, küçültmek  demek.... buna devam edeceğim.. yine çıkmam gerek.. niye bugün böyle oldu bilmiyorum ama bunu netleştireceğim.. sanatı sanat olarak sevmek asıl konumuz..  devamı gelecek.....

...............üç saat sonra

ve evet kaldığımız yerden devam edelim ve toparlayalım.. arada bir yemeğe gitmiş olmam, mevzudan uzaklaştığım anlamına gelmiyor:) modern olmak bir cok şeyi silmek, yok saymak olmamalı...biz modern olmayı, açık fikirli olmayı daha beceremedik ne yazık ki... ama umudum var ...belli ki önce kabuklar modernleşiyor, giyimler kuşamlar, yeme alışkanlıkları...restoranlar...birgün herşeyin güzel olan yanlarını görebilmeyi, o haliyle kabul etmeyi biz de öğreneceğiz...ya da öğrenmiş insanlara yer vereceğiz sadece hayatımızda... mafya dediğin şey sadece otoparklardan sorumlu değil yani.:).. modernlik, çağdaşlık adı altında da mafyöz bir kurallar zinciri var.. ve bunun yıkılması gerek...gerçek çağdaşlığı tüm hürriyetiyle yaşayabilmek için...kafamdaki bütün bu soruları, yerine koyamadığım taşları rahatça konuşamadıktan sonra hangi ilişki beni tamamlayabilir? belki ilişkilere de çok anlam yüklememek gerek... bedenlerimizi açıp, ruhlarımızı açamadığımız hangi birliktelik ne kadar yürüyebilir... hadi diyelim yürüdü.. o yol ne kadar anlamlı olabilir... sevilmek için bir kalıba mı girmek gerek? on soruda bir insanı etiketleyebilir miyiz?insan ne muazzam birşey oysa... herkes kendini en iyi şekilde ifade edecek diye de birşey yok... kendini ifade edemediğinde kaçmıyor insan, etiketlendiğinde kaçıyor, sınırlandırıldığında kaçıyor, vazgeçiyor... derinlere inmeden üstünden kremanı yemeye gelen bir sevgili, sahiden sevgili olabilir mi? dünden sonra yarından önce yaşam durur umut bitince .. yaşayamadıkça özgürce mutluluklar biter, sevsendee... diyor ve yumurtayla başlayan serüvenimi... tatlı bir sesle soslayıp zuhal olcayla mühürlüyorum... bugünlük benden bu kadar... öptüm...